BİRBİRLERİNE UYMAYAN TOPLULUKLAR

0
86

Hıristiyanlığın yayılması iki odak etrafın­da gerçekleşti: gezici vaizler ve bunların arkalarında bıraktıkları yerleşik sempatizan grupları. Yavaş yavaş Kilise (ecelesia, «toplantıya çağrılan meclis») adı verilen ve Yunan sitesine özgü bir kurum olan mahalli topluluklar oluştu.

Bu terim zamanla iki anlama gelmeye geldi. Birincisi, belirli bir yerde bir araya gelen müminler grubu; ikincisi, bir bütün olarak «İsa’nın Kilise­sini oluşturan Hıristiyanların toplamıydı. Kendi binaları olmadığından, bu dini cemaatler, toplumsal durumları çok farklı olan insanların evinde toplanmaya başladı. Bunlar tıpkı vaktiyle Filistin’de İsa’nın et­rafında toplanmış olan gruplara benziyor­du. Bu cemaatler genellikle pagan (putpe­rest) kökenli Hıristiyanlarla Musevi köken­li Hıristiyanlardan veya yakın çevrelerden gelen insanlardan oluşuyordu.

Musevi kökenli Hıristiyanlar

Bir süre son­ra aralarındaki ayrılıklar, sorun yarattı: Tanrı’nın seçilmiş kavminden olduklarına inanan Musevi kökenli Hıristiyanlar ye­mekleri ile özellikle müminlerin iman bir­liğini ve Tanrı’yla ilişkilerini temsil eden ekmek ve şarabı, bu konudaki ilkeleri bil­meyen pagan kökenli Hıristiyanlarla paylaşmak istemedi.

Hıristiyanlığın bu ilk dö­neminde ortaya çıkan sorun şuydu: İsa’nın İncil’inden (müjdesinden) faydalanmak için, Musevilikten geçmek şart mıydı? İna­yetten (Tanrı’nın karşılıksız affından) ya­rarlanmak için, önce Tanrı’nın seçilmiş kavmine katılmak ve onun işareti olan sün­net görevini yerine getirmek ve bu görev konusunda diğer Musevi yasalarına uymak gerekli miydi? İncil’in kayıtsız ve şartsız paganlara da açık olmasını savunanların başında gelen havari Paulus’un görüşü ve inancı bu konuda galip geldiyse de, sorun tartışma ve anlaşmazlıklara yol açmaktan geri kalmadı.

Read More about FİLİSTİN KIRLARINDAN İMPARATORLUK ŞEHİRLERİNE

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz